Su Krizi Derinleşiyor: Barajlar Alarm Veriyor, Deniz Suyu Arıtma Çözüm Olabilir mi?
İstanbul'da baraj doluluk oranı %21,87'ye düştü. İzmir'de kesintiler yaşanıyor. Uzmanlar uyarıyor: Önlem alınmazsa su fakiri ülke olabiliriz. Deniz suyu arıtma tartışılıyor.

İstanbul'da Barajlar Kritik Seviyede
İstanbul'a su sağlayan barajların doluluk oranı yüzde 21,87'ye kadar geriledi. İSKİ verilerine göre, Haziran sonunda yüzde 66,23 olan oran hızla düşüş gösterdi. Uzmanlar, önlem alınmazsa yakın gelecekte ciddi su sıkıntısı yaşanabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.

9 Kasım itibarıyla barajların doluluk durumu dikkat çekici seviyede. Kazandere yüzde 2,61, Pabuçdere yüzde 4,67, Alibey yüzde 11,92 ile en düşük seviyelerde. Ömerli Barajı yüzde 17,58, Büyükçekmece yüzde 24,73 ve Terkos yüzde 24,79 dolulukta bulunuyor.
İzmir'de Durum Daha da Kötü

İzmir'de yaz aylarından beri süren su krizi giderek derinleşiyor. Kentte zaman zaman kesintiler yaşanıyor ve rezerv suyun kullanıldığı belirtiliyor. Dokuz Eylül Üniversitesi'nden Prof. Dr. Doğan Yaşar, barajlardaki su seviyesinin kritik noktaya ulaştığını ve yer altı su rezervlerinin tükendiğini açıkladı.
Yaşar, diğer büyük şehirlerle karşılaştırma yaparak durumun ciddiyetini vurguladı. Bursa'da suyun yüzde 10'u, Ankara ve İstanbul'da ise yüzde 1'i yer altından sağlanıyor. Ancak İzmir'de bu rezerv de tamamen tükenmiş durumda.
Türkiye Su Stresi Yaşayan Ülke Kategorisinde

Türkiye, su fakiri olmasa da su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Uzmanlar, mevcut su yönetimi ve tüketim alışkanlıkları değişmezse Türkiye'nin su fakiri ülke konumuna düşebileceğini belirtiyor. 2024 verilerine göre kişi başına düşen yıllık tatlı su miktarı 1300-1400 metreküp civarında.
Su fakiri ülkelerde bu miktar 1000 metreküpün altındayken, su stresi yaşayan ülkelerde 1000-1700 metreküp arasında bulunuyor. Türkiye şu an ikinci kategoride yer alıyor ancak tehlike çanları çalıyor.
Tarımsal Sulama ve Madencilik Suyu Tüketiyor

Türkiye'de suyun en büyük tüketicisi tarımsal sulama sektörü. Toplam su kullanımının yaklaşık yüzde 70'ini tarım, yüzde 15'ini sanayi ve yüzde 15'ini de evsel kullanım oluşturuyor. İklim değişikliği ve kuraklığın yanı sıra tarımsal sulamadaki verimsizlik de krizi derinleştiriyor.
Madencilik ve termik santraller de su kaynaklarını ciddi şekilde etkileyen faktörler arasında. Altın madenleri ve termik santrallerin yoğun su kullanımı, yer altı ve yerüstü sularını hızla tüketiyor. Uşak'taki Tüprağ Altın Madeni'nin su tüketimi tartışmalara yol açarken, şirket tahsis edilen suyun büyük kısmının kullanılmadığını savunuyor.
Havadaki Suyu Hasat Etmek Mümkün

Bazı ülkeler su krizine karşı sıra dışı yöntemler geliştirdi. Havadaki sis ve nemi toplayan sistemler, ince file ya da ağlarla su buharını damlacıklara dönüştürüyor. 40 metrekarelik bir sis ağı günlük yaklaşık 200 litre su üretebiliyor. Deneme sistemlerinde bu miktar 150 ila 750 litre arasında değişiyor.
Dünya genelinde başarılı uygulamalar mevcut. Şili'de Atacama Çölü yakınlarında kurulan sistemler günde yaklaşık 3 bin 800 galon su sağlıyor. Fas'taki Dar Si Hmad projesi kırsal toplulukların suya erişimini kolaylaştırdı. Kaliforniya'da da benzer pilot projeler yürütülüyor.
Yağmur Suyu Hasadı Daha Yaygın

Yağmur suyunu hasat etme yöntemleri, sis toplama sistemlerine göre daha erişilebilir ve yaygın. Çatı yüzeylerinden toplanan yağmur suları depolama tanklarında biriktirilebiliyor. Bu yöntem hem basit hem de maliyeti düşük olması nedeniyle bireysel kullanıma uygun.
Arazi ölçeğinde yarım daire hendeğe benzeyen semi-circular bund sistemleri yağmur suyunu tutuyor. Hindistan'ın Rajasthan bölgesindeki Johad göletleri topluluklar tarafından yönetilerek yeraltı suyunu besliyor. Taanka sistemleri yeraltında kurulan sızdırmaz bireysel depolarla içme suyu sağlıyor. Sand Dam'lar ise kurak çöl vadilerinde biriken muson sularını filtre ederek muhafaza ediyor.
Yenilikçi Teknolojiler Geliştiriliyor

New York Üniversitesi Abu Dhabi ve ortakları tarafından geliştirilen Janus kristalleri dikkat çekiyor. Yüzeyinde hem suyu çeken hem de taşımayı kolaylaştıran bölgeler barındıran bu kristaller sayesinde sis ve nemden enerji harcamadan su toplamak mümkün oluyor.
Deniz Suyu Arıtma Tartışması

Kamuoyunda sıkça tartışılan çözümlerden biri deniz suyunun arıtılması. Dünya genelinde kuraklıkların artması ve temiz suya erişimin zorlaşması, gözleri sınırsız bir kaynak olan denizlere çevirdi. Ancak deniz suyunu arıtmanın gerçekten sürdürülebilir olup olmadığı hâlâ tartışmalı.
Deniz suyunun tuzdan arındırılması işlemine desalinasyon deniyor. Bu süreçte suyu içme veya tarım kullanımına uygun hale getirmek için tuz ve mineraller ayrıştırılıyor. En yaygın yöntem olan ters ozmozda, su yüksek basınçla yarı geçirgen bir zardan geçirilerek arıtılıyor.
Dünyada 20 Binden Fazla Tesis Var

Dünya genelinde 20 binden fazla desalinasyon tesisi bulunuyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail, İspanya ve ABD bu alanda öne çıkan ülkeler. İsrail, ülkesindeki içme suyunun yaklaşık yüzde 70'ini bu yöntemle sağlıyor.
Avantajları ve Dezavantajları
Desalinasyonun en büyük avantajı, deniz suyunun tükenmeyen bir kaynak olması. Yağışa bağlı olmadan kuraklık dönemlerinde istikrarlı su arzı sağlıyor. Enerji verimli ters ozmoz sistemleri sayesinde bir metreküp su üretmek için gereken enerji, 1990'lara göre yarı yarıya azaldı.
Ancak çevresel ve ekonomik sorunlar dikkat çekiyor. Desalinasyon tesisleri yoğun enerji kullanıyor ve fosil yakıtla çalıştığında sera gazı emisyonlarını artırıyor. İşlem sonrası ortaya çıkan brine adlı tuzlu atık su, deniz ekosistemlerinde çözünmüş oksijen seviyesini düşürerek canlı yaşamını olumsuz etkiliyor.
Denizden su çekme işlemi plankton ve küçük balıklar üzerinde fiziksel zarar oluşturabiliyor. Maliyet de önemli bir sorun. Desalinasyonla üretilen içme suyu, doğal kaynaklardan sağlanan suya kıyasla 3-5 kat daha pahalı.
Uzmanlar Entegre Su Yönetimi Öneriyor
Stanford Üniversitesi'nden Prof. Peter Gleick'e göre desalinasyon stratejik bir destek aracı olabilir. Ancak uzun vadeli çözüm su tasarrufu, atık suyun yeniden kullanımı ve tarımsal verimlilikle desteklenen entegre su yönetimidir. Türkiye'de ise uygulama yaygın değil ve daha büyük yatırımlara ihtiyaç bulunuyor.





