Polen, evcil hayvan tüyleri, fıstık gibi tetikleyiciler günümüzde milyonlarca insanın yaşamını doğrudan etkileyen alerjilere yol açıyor. Modern hayatın vazgeçilmez parçaları haline gelen bu rahatsızlıklar, artık neredeyse her ailede karşılaşılan bir sağlık sorunu olarak öne çıkıyor. Ancak dünyanın bazı bölgelerinde yaşayan bir topluluk, alerjilerin pençesine hiç düşmeden hayatını sürdürüyor. Bu gizemli topluluk, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan Amişler. Bilim insanları, bu kapalı topluluğun neden alerjik hastalıklara karşı bu kadar dirençli olduğunu anlamaya çalışıyor.
Indiana’nın kuzeyinde yaşayan Amiş toplulukları, bugüne kadar ölçülen en düşük alerji oranlarına sahip insan gruplarından biri olarak gösteriliyor. ABD genelinde çocukların yaklaşık yüzde 8 ila 10’u astım hastasıyken, Amiş çocuklarında bu oran yüzde 1 ila 2 seviyesinde kalıyor. Ayrıca alerji testlerinde de benzer bir tablo görülüyor. Amiş çocuklarının yalnızca yüzde 7’si alerji testlerinde pozitif sonuç verirken, genel ABD nüfusunda bu oran yarıdan fazlasına çıkıyor.
Chicago Üniversitesi İnsan Genetiği Bölümü Başkanı Carole Ober, Amişler üzerinde yapılan araştırmaların kritik sonuçlar sunduğunu belirtiyor. Ober’e göre Amişlerde astım ve alerji oranlarının son derece düşük seyretmesi, modern dünyadaki çocuklarla kıyaslandığında büyük bir fark ortaya koyuyor. Bu farklılığın kaynağını bulmak isteyen araştırmacılar, genetik özelliklerden ziyade yaşam tarzı ve çevresel faktörlerin belirleyici olabileceğini düşünüyor.
Amiş toplulukları, modern dünyanın sunduğu teknolojik imkânları reddederek geleneksel bir yaşam tarzını sürdürüyor. Elektrik, otomobil veya telefon gibi araçları kullanmıyor, ulaşımda at arabalarını tercih ediyorlar. Tarım, hayvancılık ve marangozluk gibi doğaya dayalı mesleklerle geçimlerini sağlıyorlar. Çocuklar daha küçük yaşlardan itibaren çiftlik işlerine dahil oluyor ve gün boyu hayvanlarla iç içe büyüyor. Bu doğal ortam, bağışıklık sistemlerinin erken dönemde farklı mikroplarla tanışmasına imkân tanıyor.
1989 yılında immünolog David Strachan tarafından ortaya atılan “hijyen hipotezi”, çocukların erken yaşta mikroplara maruz kalmasının bağışıklık sistemini güçlendirdiğini öne sürmüştü. Günümüzde bu yaklaşım, “mikrobiyal hipotez” olarak adlandırılıyor. Çünkü mesele sadece hijyenin seviyesi değil, çevredeki yararlı mikroplarla temasın şekli. Amiş evlerinden alınan örneklerde, benzer topluluklara kıyasla mikrobiyal yükün yedi kat daha fazla olduğu tespit edildi. Bu yüksek çeşitlilik, çocukların bağışıklık sistemini alerjenlere karşı daha dayanıklı hale getiriyor.
Araştırmalarda öne çıkan en dikkat çekici kavramlardan biri de “çiftlik etkisi”. Geleneksel tarım topluluklarında yetişen çocukların alerjik hastalıklara karşı daha dirençli oldukları uzun süredir biliniyor. Ancak bu etkinin en güçlü şekilde görüldüğü toplulukların başında Amişler geliyor. Hutteritler gibi benzer köklere sahip diğer tarım topluluklarında bile alerji oranlarının Amişlere kıyasla çok daha yüksek olması, bu farklılığın yaşam tarzındaki ayrıntılardan kaynaklandığını ortaya koyuyor.
Hutterit çocukları 12 yaşına kadar hayvan ahırlarına girmiyor. Buna karşın Amiş çocukları, çok küçük yaşlardan itibaren günlerini çiftliklerde ve ahırlarda geçiriyor. Bu durum, onların bağışıklık sistemlerinin çevresel mikroplarla erken dönemde tanışmasını sağlıyor. Bilim insanları, bu erken temasın çocukların ilerleyen yaşlarda alerji geliştirme riskini önemli ölçüde azalttığını belirtiyor.
Araştırmacılar yalnızca gözlemlerle yetinmedi. Amiş evlerinden ve çiftliklerinden alınan toprak ve toz örnekleri, laboratuvar ortamında test edildi. Deneylerde, Amiş topraklarına maruz bırakılan farelerin alerjenlere karşı daha dayanıklı hale geldiği gözlendi. Buna karşın Hutterit tozlarına maruz bırakılan farelerde aynı koruyucu etkinin görülmediği ortaya çıktı. Bu durum, Amiş topraklarının özel bir mikrobiyal çeşitliliğe sahip olduğuna işaret ediyor.
2023 yılında yapılan bir araştırmada, Amiş topraklarında mikroplar ve bitkiler tarafından üretilen özel moleküller bulundu. Bu moleküller, solunum yollarında iltihabı önleyici bir ortam oluşturuyor. Çocukların erken yaşta bu maddelere maruz kalması, ileride astım ve alerjik reaksiyonlara karşı doğal bir bağışıklık geliştirmelerine katkı sağlıyor.
Bilim insanları, Amiş yaşam tarzının sırlarını modern tıp için kullanılabilir hale getirmeyi hedefliyor. Çiftlik toprağındaki mikroplardan elde edilecek probiyotikler veya uçucu yağlar, gelecekte çocukların bağışıklık sistemlerini koruyucu şekilde uyarlamak için kullanılabilir. Böylece alerjilerin ve astımın yaygınlığını azaltacak yeni tedavi yöntemleri geliştirilebilir.
Amişlere benzer şekilde geleneksel tarım yapan Mennonit toplulukları da araştırmalara konu oldu. New York kırsalında yapılan bir çalışmada, Mennonit bebeklerinin bağırsak mikrobiyomlarının şehirli bebeklerden çok daha zengin olduğu görüldü. Özellikle B. infantis adı verilen yararlı bakterilerin Mennonit bebeklerinde çok daha yüksek oranlarda bulunduğu belirlendi. Bu bakterilerin alerjik hastalık riskini düşürdüğü biliniyor.
Uzmanlar, her aileye bir çiftlik ortamı sağlanmasının mümkün olmadığını kabul ediyor. Ancak Amişlerin bağışıklık sistemini güçlendiren çevresel faktörlerin belirlenmesi, milyonlarca insan için yeni koruyucu stratejilerin geliştirilmesine öncülük edebilir. Geleneksel yaşamın sunduğu bu doğal bağışıklık kalkanı, modern dünyanın sağlık sorunlarına ışık tutabilir.
Amiş toplulukları, modern dünyanın alerji ve astım salgınından neredeyse hiç etkilenmeden yaşamlarını sürdürüyor. Bilim insanlarının yaptığı araştırmalar, onların sırlarının çevresel faktörlerde ve erken yaşta mikroplarla kurdukları temaslarda yattığını ortaya koyuyor. Bu bulgular, gelecekte alerjik hastalıkların önlenmesinde devrim niteliğinde yöntemlerin kapısını aralayabilir.
Mobil Alt Banner